1968 Bozcaada doğumlu. Çocukken şarap fabrikasında çalışmasını saymazsak ömrü adada balıkçılıkla geçmiş diyebiliriz. Annesi-babası balıkçı olmasını istemese de ısrarla balıkçılığa devam etti ve hâlâ balıkçılık yapmaya devam ediyor.
“Çok genç olduğumuz için uyumazdık biz. Hatta bir gün Gökçeada’ya gittik buradan küçük kayıklarla. Çalıştık. Motorlu ama küçük kayıklar, 5,5-6 metre. Dokuzluk pancarlar, bazılarında daha farklı makine, küçük yine. Onlarla giderdik. Ben uyumadım. Oraya gittik, çalıştık Gökçeada’da. Onlar uyudu, ben akşamları olta attım. Balıkçılığı seviyorum ya. Olta attık, balık yakalıyorum. O zevk için tabi. Sonra tam limana yaklaştık artık, geliyoruz. Feneri dönüyoruz, feneri dönmemize az kaldı. Hafif dalga vardı. Dümende ben vardım. Bakıyorum, denizin üzerinde insanlar yürüyormuş gibi geliyor bana. Allah Allah dedim. O zaman, Şerafettin abi dedim, denizin üstünde insanlar var dedim, insanlar geziyor sanki. Dedi, çabuk yat uyu dedi! Uykusuzluktan herhalde. İki, üç gün uyumamışım. Ama yorulma bilmezdik… Keyifliydi. Zevk alırdık. Para da kazanırdık. Bizde yerli balık, sarpa vardı. Ben şeye inanırım, adalı balıkçılar aslında bilir bunu; Sarpa öncü balıktır. Sürü balığı olduğu için, onun içine bir sürü çeşit balık girer. Onlar da gelir sarpayla birlikte. Sarpaya giderdik genelde. Sarpanın içinden sinarit çıkar. Mercan çıkar. Çipura çıkar. Karagöz çıkar. Bu balıkları avlardık. Şimdiki zamanda, artık bu yerli balık çok kalmadı. Sadece, akın balığından akın balığına koşuyoruz.”