1946 Bozcaada doğumlu. Önce şarap fabrikasında çalıştı, ardından da 1975 senesinde denizle tanıştı ve bilfiil 40 sene adada balıkçılık yaptıktan sonra dizinden geçirdiği ameliyat sonrası bir daha denize açılamadı. Teknesini sattı ve kendini emekliye ayırdı.
“Burası bir turizm merkezi oldu. Bağlar da bitti. Hiç de iyimser olmayalım çünkü hayat çok pahalı. Her yer pansiyon, otel, pansiyon, otel. Milletin başka yaptığı hiçbir şey yok. Yazın alıyor üç beş kuruş. Çanakkale’den ev aldı. Yazın burada yaşıyor. Kışın gidiyor Çanakkale’ye. Çanakkale’de yaşıyor… Ben şarap fabrikasını bırakınca, rahmetli Nevzat amcamın yanında, 1975’te balıkçılığa başladım. Yorgi Buğday motor aldı. Onun balık kayığını da, komple bütün araçlarıyla beraber, ben aldım banka kredisiyle. 1975-76’da çok büyük lüfercilik oldu burada. Her gün lüfer tuta tuta, sata sata usandık. O kadar çok balık vardı. Balık kışladı burada. Bütün Marmara’nın kayıkları buraya geldi. Büyüklü, küçüklü. O zaman gırgırlar yok. Balık, balık, balık; lüfer. O zaman zaten bir lüfere bakıyoruz. Başka hiçbir şeye bakmıyoruz. Çünkü sürü balığı. Her gün bir ton, bir buçuk ton, iki ton balık yakalıyoruz biz. Her gün! Parmaklarımız acırdı. Balık tutuyoruz, lüfer. Ama lüferin akını bitti. Ondan sonra tabii ki başka balıklara bakmaya başladık. Mesela; iki paragat atıyorduk İmroz’a; İzmir’e veya İstanbul’a gidiyorduk. Mercanı, sinariti, karagözü…”