1947 yılında doğdu. İstanbul’da zeytin ticareti yaparken kentten ayrılmaya karar verdi ve 1989 senesinde Bozcaada’ya geldi. Bir daha da kopamadı. Ta ki yaşamının sona erdiği 2021 yılına kadar…
“Bizim buranın balığı, çoktu. Çünkü meramız hep taşlık mera olduğu için, sinarit, mercan, çipura, levrek, her türlü balık çıkardı o zamanlar. Tutardık yani, elli kilo, yüz kilo, altmış kilo. O zamanlar ucuzdu ama çok tuttuğumuz için gene de, yeterdi. 2000’li yıllara kadar, güzel balık tutuyorduk. Fakat dışarıdan, İzmir Foça taraflarından bir çeşit balıkçılar geldi buraya. Onlar yasak av yapıyorlardı. Mesela; kör ağ kullanıyorlardı. Ufağını, büyüğünü hepsini… Teknenin yanında dalgıç gözlükleriyle, şnorkelle dalardı. Toplu balık gördüğü zaman, hemen onu o kör ağlarla çevirirlerdi. Birkaç dalgıç dalıp, o balıkları yerden kazıya kazıya, kazıya kazıya tekneye kadar getirirlerdi. Hepsini birden içeri alırlardı. E, tabi ufağı da var arasında, büyüğü de var. O ufaklar, büyüyecekti. Büyük balık olacaktı. Fakat bunlar, bu teşkilatlarla balığı körelttiler. Köreltince tabi, gerisi gelmedi balığın. Taşlara da yuva yapan büyük balıklar, yani larva bırakan, o larvalar büyüyemedi. O zaman balıkçılık, bitme noktasına geldi. Daha sonra ada balıkçılığı, bu balıkçılar bu olayı fark ettikleri zaman, zaten iş işten geçmişti. Daha sonra, bizim adanın birkaç balıkçısı da, bu şekle uydular. O zaman, bizim gibi balıkçılar artık balık tutamaz hale geldiler.”