1952 doğumlu, Bozcaadalı fakat bir süredir Gelibolu’da yaşıyor. Balıkçılığın adadaki en önemli ailelerinden Başol ailesinin bir ferdi.
“Ben ilkokuldan çıktım, balıkçılığa başladım. O zamanlar bu denizler ellenmemişti. Her taraf balıktı. Ufak bir kayığımız vardı, nereye gidersek her gün yüklü olarak balık tutup gelirdik. Biz hep ailece adalı olarak hep beraber çalışırdık. O zamanlar böyle troldü, gırgırdı yoktu. Lüfere gittiğimiz zaman, bugün kaç kayık çıkıldıysa denize, hepimiz ne kadar balık tuttuğunu, aşağı yukarı bir-buçuk ton, beş yüz kilo getirirdik balıkhanede tartardık, satardık. Bütün kayıklara taksim ederdik. Şimdi ondan sonra, seneler geçtikçe takımlar çoğaldı. Denizlerde balıkçı çoğalmaya başlayınca millet ayıldı, herkes kendine çalışmaya başladı. Bozcaada’nın balığını, merasını biz, yabancılar bozdu. Nasıl bozdu? Eskiden, bundan 20-25 sene önce maryacılık denilen bir şey yoktu. O zaman böcek falan hepsi boldu. Atıyorduk, kırk kilo elli kilo. En tehlikeli hava batıdır. Şimdi bizim Bozdaada’nın havası bir bakmışsın güzel, Semadirek’ten bulutu kaldırdığı zaman çakıp gürledi mi bil ki yarım saat içinde batıdan havayı getirir, direkt poyraza döner bizde. İsterim ki Bozcaada’da herkes birbirleriyle iyi geçinsin, mutlu olsunlar. Hepsine sağlık sıhhat dilerim. Bana dediler, sen Bozcaada’dan nasıl ayrılırsın. Demek ki insan ayrılıyormuş. Doğduğumuz şehir evimiz olduğu için çok iyi günlerimiz oldu, kötü günlerimiz de oldu ama hayırlısı olsun. Bütün arkadaşlara, hepsine selam olsun.”